1 Mayıs 2007 Salı

TÜKENİYORUZ

Hırsızlık hepimizin canını sıkan bir olaydır. Herhangi bir şeyi çaldırmamak için her türlü tedbiri almaya çalışırız. Hiç hırsızları bizim teşvik ettiğimizi düşündünüzmü ? evet, evet resmen biz teşvik ediyoruz hırsızları. Bence en büyük sorumlu bizleriz. Hiç hırsızlık olayına arz-talep meselesi olarak baktınızmı? Adamın yada kadının çaldığı malı biz talep etmezsek, ucuz diye satınalmasak niye çalsınki. Bugün senin evinden çalınanı ben alırım, yarında benim evimden çalıp başkasına satar. Şimdi “ben bunun hırsızlık malı olduğunu nerden biliyim kardeşim” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Televizyonlarda, gazetelerde sürekli okuyoruz “üç dakikada şu kadar elektronik eşyayı çaldılar” diye. Bu malların piyasa fiyatını ilgilenen herkes üç aşağı, beş yukarı bilir. Yüz liralık bir malı otuz liraya satıyorlarsa, ya bu malın iyi bir defosu vardır, ya satan şahıs delidir, yada hırsızlık malıdır. Hiç kimsenin elli liraya malettiği bir malı otuz liraya satacağını tahmin etmiyorum, çok istisna durumlar hariç. Hırsızın umurundamı yüz lira, otuz lira neye tutturursa satar. Sattıktan sonra talep var nasıl olsa, haydi bir yeri daha kaldıralım der ve devam. Biz de polise kızarız yakalamıyorlar, hapse atmıyorlar diye, “bu ülke bitmiş kardeşim, hırsızlık almış başını gidiyor” deriz. Kimseye kızmıyalım sorumluluk açısından bir sıralama yapacak olursak herhalde üst sıralarda yer alırız. Hırsızın hiçmi suçu yok diyeceksiniz oda onun kişiliği ile ilgili. Başkasının emeğine dürüstlüğüne saygısı olmayan bir insandan ne beklersinizki?
Saygı diyince aklıma geldi “biz neden böyle gergin insanlarız, neden bir spor mücadelesini seyrederken bile birilerine saldırır, hakaret ederiz, trafikte birbirimizi yeriz, herhangi bir sıraya girmek yerine uyanıklık yapıp öne geçmek isteriz, her gittiğimiz yerde torpil ararız, yerlere çöp atarız, kabadayılık yaparız, üçkuruş fazla kazanmak için başkalarına kazık atarız, karşıdan gelen bir bayana rahatsızlık verircesine gözlerimizi diker, taciz ederiz.
Yukarda saydıklarımı okadar çoğaltabilirimki herhalde sayfalar yetmez. Ben bu soruların cevabının ne olduğunu bildiğimi düşünüyorum, kaybettiğimiz bir değer bizi bu hale getiriyor, sadece kelime olarak kalan bir değer S A Y G I. Bir düşünün yolda yürüyorsunuz ve elinizde bir kağıt parçası yada kullanılmış bir mendil var yere atıp gidiyorsunuz. Oysa o yerleri temizliyen insanların emeğine biraz saygı duysanız, o elinizdekini bir çöp kutusu bulur oraya atarsınız, arabanızın camından izmariti fırlatmazsınız. Bir bilet kuyruğunda bekliyen insanlara karşı biraz saygılı olsanız uyanıklık yapıp öne geçmeye çalışmazsınız, karşınızdan gelen bir hanımefendiye ve yanındaki beye yada gittiğiniz bir maçta rakip takımın futbolcusuna, taraftarına karşı saygılı olsanız eminimki tacizde bulunmazsınız küfür edip laf atmazsınız. Nasıl kendimize saygı duyulmasını istiyorsak saygı duymalıyız. Saygıyı güzel Türkçemiz’de yakışıklı bir kelime olarak görmeye devam ettiğimiz sürece, anlamını kazandıracak hareket ve düşüncede bulunmadıkça, beş harfli bir kelimeden öteye geçemeyecek ve bizi insansızlığımızla baş başa bırakacaktır.
Birde su meselesi var. Günümüzde artık su kaynaklarımızı hovardaca harcayıp yavaş yavaş tükettiğimizi herkes biliyor sanırım. Aslında doğruları hepimiz bilirizde uygulamayız. Dedelerimizle konuşurken suyu parayla aldığımızı söyleyince bize kızarlardı su parayla olurmu diye, dalga geçtiğimizi düşünürlerdi. Bizim torunlarımızda “dedemler popolarını yıkıyorlarmış biz içmeye su bulamıyoruz” diye sohbet edecekler kendi aralarında. Bizleri suçluyacaklar. Biraz kalburüstü semtlere gidin bina görevlileri ellerinde hortum her sabah asfalt suluyorlar, büyütüp meyve alacaklar herhalde, süpürmek zorlarına gidiyor gariplerimin nasıl olsa su bol harcayın. Eski Ankara resimlerine bakıyorum çay bile geçiyormuş Ankaradan şimdi lağım akıyor. Ben çocukluğumda Türközü semtinde balık yakalayıp tertemiz suda yüzdüğümü hatırlıyorum. Oğluma anlatıyorum gülüyor haklı. Yakında havayıda parayla satınalacağız galiba fıkralar gerçek olacak.
Her şeyimizi yavaş yavaş tüketiyoruz, ormanlarımızı, suyumuzu havamızı, toprağımızı insanlığımızı. Allah yardımcımız olsun biz böyle oldukca başka gezegenden falan gelip Dünyamızı yok etmelerine gerek yok. Biz nasılsa kendimiz yokediyoruz her şeyi. Doğruları bildiğimiz halde.


Sadettin KAYA