9 Ağustos 2007 Perşembe

KÜRESEL ISINMA KAZANI


Biz ilkokulda okurken derslerde derelerimizi nehirlerimizi anlatırdı öğretmenlerimiz, verimli ovalarımızı, yetiştirdiğimiz ürünleri. Hep abartılıydı anlattıkları, hep iyi şeyleri biz başarmıştık. Başımıza gelen kötü olaylarda suçlu mutlaka harici nedenlerdi. Tıpkı çocuğumuz masaya çarptığı zaman, masayı suçlayıp kendimizi kurtardığımız gibi. Hiç çözüm üretmek gibi bir gayretimiz yoktu, suçlu belliydi, ya komşu ülkeler, ya da içimizdeki hainler. Ormanlarımızı yaktılar, nehirlerimizi kuruttular, denizlerimizi kirlettiler, tarihi eserlerimizi yok ettiler, çaldılar. Eminim son günlerde yaşadığımız susuzluğun nedeni de onlardır.
Hangi afet ben şu tarihte geliyorum tedbir alın diye haber verir. Deprem olduktan sonra aldığınız tedbir neye yarar. Bilim adamları kaç senedir bağırıp duruyorlar, Küresel ısınma aman dikkat diye. Birleşmiş Milletler’in kuraklık raporlarına misafir oluyoruz, adamlar tarih bile belirtiyorlar. Bir afet daha nasıl ben geliyorum der. Hollanda’yı hepimiz biliriz, büyük bir bölümü deniz seviyesinin altında olan kanallar ülkesi. Küresel ısınmanın, buzulların erimesiyle beraber sular altında kalacağı düşünülen bir ülke Hollanda. İnanın Türkiye sular altında kalırda Hollanda’ya bir şey olmaz. Adamlar sürekli çözüm üretip çalışıyorlar. Bizim gibi laf üretmiyorlar, iş üretiyorlar. İnşallah yanılıyorumdur ama bu günlerimizi bile çok arayacağımızı düşünüyorum. Bu vurdumduymazlığımız devam ettiği sürece, çocuklarımıza çok kötü bir ülke bırakacağımızı düşünüyorum.
Henüz çok geç değil insanlarımızın daha sağduyulu davranıp, müsrifliği bırakmaları küresel ısınma kazanının altına odun atmaktan vazgeçmeleri gerekiyor. Yöneticilerimizin bilim adamlarımıza daha fazla olanaklar tanıyarak, daha net ve sağlıklı çözümler üretmesini sağlaması gerekiyor. Kaldırım taşlarıyla oyalanmak yerine daha öncelikli işlerle uğraşmaları gerekiyor. Ne olur ilerde çocuklarımız bize küfür etmesinler. Babalarımızdan Allah razı olsun, zamanında bu tedbirleri almışlarda bizi kurtarmışlar desinler.
Sağlıklı günler dileğimle, hoşçakalın.

1 Mayıs 2007 Salı

TÜKENİYORUZ

Hırsızlık hepimizin canını sıkan bir olaydır. Herhangi bir şeyi çaldırmamak için her türlü tedbiri almaya çalışırız. Hiç hırsızları bizim teşvik ettiğimizi düşündünüzmü ? evet, evet resmen biz teşvik ediyoruz hırsızları. Bence en büyük sorumlu bizleriz. Hiç hırsızlık olayına arz-talep meselesi olarak baktınızmı? Adamın yada kadının çaldığı malı biz talep etmezsek, ucuz diye satınalmasak niye çalsınki. Bugün senin evinden çalınanı ben alırım, yarında benim evimden çalıp başkasına satar. Şimdi “ben bunun hırsızlık malı olduğunu nerden biliyim kardeşim” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Televizyonlarda, gazetelerde sürekli okuyoruz “üç dakikada şu kadar elektronik eşyayı çaldılar” diye. Bu malların piyasa fiyatını ilgilenen herkes üç aşağı, beş yukarı bilir. Yüz liralık bir malı otuz liraya satıyorlarsa, ya bu malın iyi bir defosu vardır, ya satan şahıs delidir, yada hırsızlık malıdır. Hiç kimsenin elli liraya malettiği bir malı otuz liraya satacağını tahmin etmiyorum, çok istisna durumlar hariç. Hırsızın umurundamı yüz lira, otuz lira neye tutturursa satar. Sattıktan sonra talep var nasıl olsa, haydi bir yeri daha kaldıralım der ve devam. Biz de polise kızarız yakalamıyorlar, hapse atmıyorlar diye, “bu ülke bitmiş kardeşim, hırsızlık almış başını gidiyor” deriz. Kimseye kızmıyalım sorumluluk açısından bir sıralama yapacak olursak herhalde üst sıralarda yer alırız. Hırsızın hiçmi suçu yok diyeceksiniz oda onun kişiliği ile ilgili. Başkasının emeğine dürüstlüğüne saygısı olmayan bir insandan ne beklersinizki?
Saygı diyince aklıma geldi “biz neden böyle gergin insanlarız, neden bir spor mücadelesini seyrederken bile birilerine saldırır, hakaret ederiz, trafikte birbirimizi yeriz, herhangi bir sıraya girmek yerine uyanıklık yapıp öne geçmek isteriz, her gittiğimiz yerde torpil ararız, yerlere çöp atarız, kabadayılık yaparız, üçkuruş fazla kazanmak için başkalarına kazık atarız, karşıdan gelen bir bayana rahatsızlık verircesine gözlerimizi diker, taciz ederiz.
Yukarda saydıklarımı okadar çoğaltabilirimki herhalde sayfalar yetmez. Ben bu soruların cevabının ne olduğunu bildiğimi düşünüyorum, kaybettiğimiz bir değer bizi bu hale getiriyor, sadece kelime olarak kalan bir değer S A Y G I. Bir düşünün yolda yürüyorsunuz ve elinizde bir kağıt parçası yada kullanılmış bir mendil var yere atıp gidiyorsunuz. Oysa o yerleri temizliyen insanların emeğine biraz saygı duysanız, o elinizdekini bir çöp kutusu bulur oraya atarsınız, arabanızın camından izmariti fırlatmazsınız. Bir bilet kuyruğunda bekliyen insanlara karşı biraz saygılı olsanız uyanıklık yapıp öne geçmeye çalışmazsınız, karşınızdan gelen bir hanımefendiye ve yanındaki beye yada gittiğiniz bir maçta rakip takımın futbolcusuna, taraftarına karşı saygılı olsanız eminimki tacizde bulunmazsınız küfür edip laf atmazsınız. Nasıl kendimize saygı duyulmasını istiyorsak saygı duymalıyız. Saygıyı güzel Türkçemiz’de yakışıklı bir kelime olarak görmeye devam ettiğimiz sürece, anlamını kazandıracak hareket ve düşüncede bulunmadıkça, beş harfli bir kelimeden öteye geçemeyecek ve bizi insansızlığımızla baş başa bırakacaktır.
Birde su meselesi var. Günümüzde artık su kaynaklarımızı hovardaca harcayıp yavaş yavaş tükettiğimizi herkes biliyor sanırım. Aslında doğruları hepimiz bilirizde uygulamayız. Dedelerimizle konuşurken suyu parayla aldığımızı söyleyince bize kızarlardı su parayla olurmu diye, dalga geçtiğimizi düşünürlerdi. Bizim torunlarımızda “dedemler popolarını yıkıyorlarmış biz içmeye su bulamıyoruz” diye sohbet edecekler kendi aralarında. Bizleri suçluyacaklar. Biraz kalburüstü semtlere gidin bina görevlileri ellerinde hortum her sabah asfalt suluyorlar, büyütüp meyve alacaklar herhalde, süpürmek zorlarına gidiyor gariplerimin nasıl olsa su bol harcayın. Eski Ankara resimlerine bakıyorum çay bile geçiyormuş Ankaradan şimdi lağım akıyor. Ben çocukluğumda Türközü semtinde balık yakalayıp tertemiz suda yüzdüğümü hatırlıyorum. Oğluma anlatıyorum gülüyor haklı. Yakında havayıda parayla satınalacağız galiba fıkralar gerçek olacak.
Her şeyimizi yavaş yavaş tüketiyoruz, ormanlarımızı, suyumuzu havamızı, toprağımızı insanlığımızı. Allah yardımcımız olsun biz böyle oldukca başka gezegenden falan gelip Dünyamızı yok etmelerine gerek yok. Biz nasılsa kendimiz yokediyoruz her şeyi. Doğruları bildiğimiz halde.


Sadettin KAYA

25 Nisan 2007 Çarşamba

HOŞ BİR YAZI PAYLAŞMAK İSTEDİM

Asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır. Bir hindistancevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.

Hindistancevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar büyüklüktedir, yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun, tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar ve yiyeceği kavrar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır.
Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde, maymun çılgına döner ama kaçamaz. Aslında bu maymunu, tutsak eden hicbirseyyoktur. Onu sadece onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.

Bizi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken, elimizi açıp bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır. Kısacası nefis muhasebesidir.


Joseph Goldstein

19 Nisan 2007 Perşembe

TEBESSÜM

İLGİNÇ YORUMLAR
  1. Evli erkeklerin psikolojisi arkadaşlarla lokantaya gitmeye benzer. İstediğin yemeği sipariş edersin sonra yanındakinin istediği yemeği görüp "Keşke onu isteseydim" demek gibi...

  2. Bir adam gazeteye ilan vermiş: "Eş arıyorum" Ertesi gün yüzlerce mektup almış, hepsi aynı şeyi söylüyormuş; "Benimkini alabilirsin"

  3. Bir çocuk annesine sorar "Evlilik iyi midir Anne? " Annesi ; "Babana sor oğlum, O benden daha iyi bir evlilik yaptı"

  4. Bir genç babasına sorar "Baba evlenmek kaça malolur? Baba cevap verir; "Bilmiyorum oğlum, ben hala ödüyorum"

  5. Bir adam karısına arabasının kapısını tutuyorsa emin olabilirsiniz: "Ya arabası yenidir, ya da karısı!

  6. Yeni evlenmiş bir adam mutlu ise nedenini hemen anlarız. On yıllık bir adam mutlu ise nedenini merak ederiz.

  7. Evliliğin ilk yılında adam konuşur kadın dinler, İkinci yılında kadın konuşur adam dinler, üçüncü yılında her ikisi de konuşur, komşular dinler.

  8. Bir kavgadan sonra kadın kocasına bağırır: "Seninle evlendiğimde tam bir aptalmışım." adam cevap verir: "Evet çok aşıktım farkedemedim"

  9. Bir davette bir hanım arkadaşına sorar: "Alyansını yanlış parmağına takmıyor musun? " Diğer hanım cevap verir: "Evet yanlış adamla evliyim de ondan"

  10. Bir adam evlenene kadar eksik sayılır, evlenince tam bitmiş olur...

18 Nisan 2007 Çarşamba

EVLi KADIN DUASI, EVLi ERKEK DUASI

EVLi KADIN DUASI
Allahim lutfen bana;Deniz kadar etkileyici bakislari olan ve yakisikli (Aliye), Ferit kadar kibar ve olgun (Bir Dilim Ask), Selim kadar zeki ve zengin (Bir istanbul Masali),Baran kadar karizmatik (Haziran Gecesi),Cem kadar sadik ve eglenceli (Avrupa Yakasi), Polat kadar guclu (Kurtlar Vadisi) Mithat kadar becerikli (Sahra) ve Niko kadar fedakar ve kararli (Yabanci Damat)biriyle tanisma firsati ver.Ver de, evdekini kapiya koyabilmek icin yeterince cesaretim olsun. Yoksa televizyon karsisindaihtiyarlamaya devam edecegim!Elhamdulillah eriynen,Yakisiklilar suruynen,Hergun baska biriynen,

EVLi ERKEK DUASI
Allahim...Karimi her turlu tehlikeden koru,gerekirse bentehlikeye atlayayim.Onu hic yorma,gerekirse ben yorulayim O calismasin,ben calisayimO hasta olmasin,ben olayim... Allahim o aldatmasin,ben aldatayimBenim guzel karim dul kalmasin,ben kalayim...Elhamdurusu ile Kizlar surusu ileSabah birisi ileAksam yenisi ile...

HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR

Padişahın biri, birgün bahçesinde gülleri budarken başparmağını keser, parmak kanlar içinde kalır hemen vezirini çağırır ve "vezir parmak gitti napıcaz?" diye sorar. Vezir ogünkü şartlar içerisinde yapılabilecekleri yapar ve "sıkmayın canınızı padişahım her işte bir hayır vardır" der, padişah sinirlenir ve "vezir, vezir bunun hayrımı olur" der. Adamlarını çağırır ve "atın bu veziri zindana" diye emir verir. Vezir askerler arasında zindana giderken padişaha döner ve "bunda da bir hayır vardır padişahım" diye seslenir. Bir süre sonra padişah dost bir ülkeye ziyarete gider. Dönüşünde kafilesi saldırıya uğrar ve padişah hariç herkesi öldürürler. Padişah "bütün mahiyetimi ve askerlerimi öldürdünüz, beni niye sağ bırakıyorsunuz benide öldürün" diye yalvarır. Düşman askerlerin komutanı "bizim dinimizde bir uzvu eksik insanı öldürmek çok günahdır ve bağışlanamaz sen serbestsin gidebilirsin" der. Padişah ülkesine döner ve hemen veziri zindandan çıkarttırıp yanına çağırır. Vezir sen haklıymışsın parmağımı kesmemde gerçekten bir hayır varmış senden özür dilerim der ve devam eder seni zindana attırdığımdada bundada bir hayır var demiştin onun hayrı ne anlıyamadım diye sorar. Vezir beni zindana attırmasaydınız sizin yanınızda olacaktım ve herkes gibi bende ölecektim padişahım der.

HER İŞİNİZİN HAYRINI GÖRMENİZ DİLEĞİYLE

Merhaba

Bu gün ilk günüm herhangi bir yazı için hazır değilim. Daha doğrusu tam olarak ne yapabilirim, nasıl yazabilirim yada neyi işliyebilirim bilemiyorum. Şu an sadece yazmış olmak için yazıyorum. daha doğrusu bir şeyler karalamak istedim. Blogger' e nasıl kullanacağımıda henüz keşfedemedim.
Aslında Bankalar hakkında yazabilirim. Artık bize karşı dürüst olmalılar. Bir arkadaşım bir bankadan kredi çekti ve her ay düzenli olarak taksitlerini ödemeye başladı. 19 ay sonra bu bankadan bir telefon geldi ve borcunuz var dediler. Arkadaşım olamaz dedi ve bankayla temasa geçti. Bu banka hiç ekstre göndermediği halde aylık 5 YTL ekstre parası kesmiş, arkadaşımın kredi borcu olarak yatırdığı para ile fon alıp satmışlar ve hesap işletim parası kesmişler. Düşünebiliyormusunuz adamlar bu işleri yaparken size haber vermiyorlar, siz kredi taksidimi zamanında yatırdım diye rahatsınız. Asıl önemlisi sizin taksit olarak gönderdiğiniz parayı kredi borcundan düşmeyip kendi icat ettikleri borçları tahsil ediyorlar. Ve sizin itibarınızı zedeliyorlar. Sonrada arayıp kredi taksidiniz eksik tamamlayın diyorlar.
Belkide kredi çekerken imzalattıkları evrakların içinde bunlar var ama siz o küçücük yazıları es geçiyorsunuz çünkü çok uzunlar ve bunlar başınıza geliyor.